Marka Hakkına Tecavüz Suçu ve Cezası (2025)

Ticari markalar, işletmelerin kimliğini ve ürünlerinin ayırt edici niteliğini temsil eder. Ancak günümüzde özellikle e-ticaret ve sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, tescilli markaların izinsiz kullanımı ciddi bir artış göstermiştir. Bu durum, hukuki ve cezai yaptırımları beraberinde getirmekte ve marka hakkına tecavüz suçu kapsamında değerlendirilerek hem hapis hem de para cezası ile sonuçlanabilmektedir.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’na göre, başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle satışa arz etmek veya satmak, ithal etmek, bulundurmak gibi fiiller açıkça suç sayılmıştır. Bu kapsamda işlenen fiiller yalnızca ceza davasına değil, aynı zamanda marka hakkının ihlali nedeniyle tazminat davasına da konu olabilir.

Bu yazıda; marka hakkına tecavüz kavramının ne anlama geldiğini, izinsiz marka kullanımı cezası ve marka hakkı ihlalinin doğurabileceği hukuki sonuçları ele alacağız. Ayrıca, bu suçlara ilişkin açılan marka davaları ve sonuçlarına da ışık tutarak, hem marka sahiplerini hem de girişimcileri ilgilendiren önemli noktaları açıklayacağız.

Marka Hakkına Tecavüz Suçu Nedir?

Marka hakkına tecavüz suçu, bir kimsenin başkasına ait tescilli bir markayı, marka sahibinin izni olmaksızın kullanmasıyla ortaya çıkan bir fikri mülkiyet suçudur. Bu suç, genellikle bir markanın aynen kopyalanması (iktibas) ya da benzerinin kullanılması suretiyle tüketicilerin yanıltılması (iltibas) şeklinde işlenmektedir. Özellikle moda, teknoloji ve kozmetik sektörlerinde sıkça karşılaşılan bu durum, hem marka sahiplerinin ekonomik kaybına hem de tüketici güveninin sarsılmasına yol açmaktadır.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesi, marka hakkına tecavüz fiilini cezai yaptırımlara bağlamış ve bu suçun oluşması için markanın Türkiye’de tescilli olması şartını getirmiştir. Tescilli olmayan bir marka için, ceza davası açılması mümkün değildir. Bu noktada “tescil ilkesi” esas alınmakta ve sadece tescil edilmiş markalar, ceza hukuku kapsamında korunmaktadır. Marka hakkına tecavüz suçu yalnızca markanın izinsiz kullanılmasıyla sınırlı değildir; aynı zamanda bu suça konu fiillerin belirli ticari faaliyetler çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerekir. Örneğin, başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle satışa arz etmek veya satmak, ithal ya da ihraç etmek, ticari amaçla satın almak, bulundurmak, nakletmek veya depolamak gibi eylemler suçun kapsamına girmektedir.

Özellikle e-ticaret sitelerinde ya da sosyal medya platformlarında, tescilli markaların adını kullanarak ürün pazarlayan kişi ya da işletmeler, marka hakkına tecavüz suçunu işlemiş sayılmakta ve bu durumda hem cezai hem de hukuki süreçlerle karşı karşıya kalabilmektedir.

İzinsiz Marka Kullanımı Cezası

Tescilli bir markanın, marka sahibinden izin alınmaksızın kullanılması durumunda marka hakkına tecavüz suçu meydana gelir ve bu suçun Türk Ceza Hukuku’ndaki karşılığı oldukça ağırdır. Özellikle, başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle satışa arz etmek veya satmak, ürün ithal ya da ihraç etmek, bu ürünleri ticari amaçla bulundurmak gibi fiiller ciddi cezai yaptırımlara neden olur.

6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesine göre; bir başkasına ait markayı yetkisiz olarak kullanan kişi, şu eylemlerden birini gerçekleştirdiği takdirde cezalandırılır:

  • Mal üretmek veya hizmet sunmak,

  • Satışa arz etmek veya satmak,

  • İthal ya da ihraç etmek,

  • Ticari amaçla satın almak, bulundurmak, nakletmek veya depolamak.

Bu fiilleri işleyen kişi hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası öngörülmüştür. Eğer fail, marka koruması olduğunu belirten işareti mal veya ambalaj üzerinden izinsiz olarak kaldırırsa, bu durumda da benzer şekilde bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Dahası, bir markayı devretme, lisans verme veya rehin etme gibi yetkilere sahip olmadığı hâlde bu tür işlemlerde bulunan kişi için ise iki yıldan dört yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası uygulanır.

Cezanın yanı sıra, bazı durumlarda fail hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması (HAGB), cezanın ertelenmesi ya da adli para cezasına çevrilmesi gibi ceza muhakemesi kurumları da gündeme gelebilir. Ancak bu uygulamalar hâkimin takdirindedir ve suçun niteliği, failin sabıkası, pişmanlık durumu gibi faktörlere göre değerlendirilir.

Ayrıca, faile ceza verilmemesi yönünde önemli bir istisna da etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde tanınmıştır. Eğer izinsiz markalı ürünleri satışa arz eden kişi, bu ürünleri kimden temin ettiğini bildirir ve bu sayede üreticilerin ortaya çıkarılmasına ve mallara el konulmasına katkı sağlarsa, hakkında cezaya hükmolunmayabilir.

Marka Hakkının İhlali Tazminatı

Marka hakkına tecavüz yalnızca cezai yaptırımlara konu olmakla kalmaz, aynı zamanda marka sahibine özel hukuk yollarıyla tazminat talep etme hakkı da tanır. Yani marka hakkı ihlal edilen kişi, faile karşı yalnızca ceza davası değil, aynı zamanda maddi ve manevi tazminat davası da açabilir. Bu durum, marka hakkının hem kamu hem de özel hukuk açısından korunduğunun açık bir göstergesidir.

Marka hakkının ihlali sebebiyle tazminat talep edilebilmesi için öncelikle markanın Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli olması gerekir. Tescil edilmeyen markalar için ceza davası açılamayacağı gibi, bu markalara dayanılarak maddi tazminat da talep edilemez. Tescilli olmayan ama tanınmış markaların durumu ise farklı bir hukuki değerlendirmeyi gerektirir ve bu durumda Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde “haksız rekabet” hükümleri devreye girer.

Marka hakkının ihlali durumunda açılabilecek tazminat davaları kapsamında marka sahibi;

  • Uğradığı gerçek zararın tazminini,

  • Yoksun kalınan kazancın karşılanmasını,

  • Markasının itibarının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat talep edebilir.

Tazminatın hesaplanmasında, ihlal edilen markanın piyasa değeri, tecavüz fiilinin süresi, tekrarı ve yaygınlığı dikkate alınır. Ayrıca, hak sahibi isterse zararını ispatlamak yerine, lisans ücreti üzerinden bir tazminat da talep edebilir. Bu, “temsili lisans bedeli” yöntemi olarak bilinir ve özellikle zararın net biçimde ölçülemediği durumlarda mahkemeler tarafından uygulanır. Tazminat davası, ceza davasıyla birlikte yürütülebileceği gibi ayrı bir hukuk davası olarak da açılabilir. Ancak her iki dava süreci birbiriyle yakından ilişkilidir ve ceza davasındaki bilirkişi raporları, ihlalin varlığına ilişkin deliller, hukuk davasında da dikkate alınır.

Marka hakkının ihlali nedeniyle açılan tazminat davalarında görevli mahkeme, genellikle Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesidir. Bu davalarda tecavüzün varlığının açıkça ortaya konulması, tescil belgeleri ve taklit ürün örnekleri ile desteklenmesi büyük önem taşır.

Marka Davaları ve Sonuçları

Marka hakkına tecavüz suçu ve marka ihlalleriyle ilgili uyuşmazlıklar, hem ceza hem de hukuk yargılamalarına konu olabilecek niteliktedir. Bu tür uyuşmazlıkların yargı sürecine yansıması durumunda açılan davalar genel olarak Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi veya Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi önünde görülür. Davanın türü, fiilin niteliğine ve başvurulan hukuki yola göre belirlenir.

Ceza Davaları

Ceza davaları, tescilli bir markanın izinsiz ve haksız şekilde kullanılması, yani taklit edilmesi veya karıştırılmaya yol açacak şekilde benzerinin sunulması durumlarında açılır. Bu davalarda;

  • Faile 1 yıldan 3 yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adli para cezası verilebilir.

  • Fiilin yetkisiz lisans devri ya da marka rehnine ilişkin olması hâlinde ceza daha da artar.

  • Etkin pişmanlık hükümleri kapsamında, failin işbirliği yaparak üreticileri ifşa etmesi ve taklit ürünlere el konulmasını sağlaması durumunda, ceza verilmeyebilir.

Ayrıca, suçun bir tüzel kişinin faaliyetleri çerçevesinde işlenmesi durumunda, şirkete özel güvenlik tedbirleri uygulanabilir. Örneğin şirket izni iptal edilebilir ya da suça konu mallara müsadere kararı verilebilir.

Hukuk Davaları

Hukuk davalarında ise marka sahibi;

  • İhlalin tespiti,

  • Tecavüzün durdurulması ve önlenmesi,

  • Maddi/manevi tazminat,

  • İhlale konu ürünlerin imhası veya toplatılması gibi taleplerde bulunabilir.

Bu süreçte bilirkişi raporları kritik rol oynar. Özellikle markanın iktibas veya iltibas yolu ile taklit edilip edilmediğinin tespiti, Yargıtay kararlarında da vurgulandığı üzere uzman bilirkişiler tarafından detaylı biçimde değerlendirilmelidir. Orijinal ürün ile taklit ürün arasındaki benzerliğin derecesi, tüketici algısı, ürünlerin görünümü ve marka imajı karşılaştırılarak sonuç ortaya konur.

Yargıtay’ın Yaklaşımı

Yargıtay, marka davalarında oldukça titiz bir yaklaşım sergilemektedir. Taklit ürünün sayıca az olması ya da failin “bilmiyordum” şeklindeki savunması genellikle dikkate alınmamakta; yalnızca bir adet taklit ürün dahi ele geçirilse suçun unsurlarının oluştuğu kabul edilmektedir. Ancak yeterli ve açık delil bulunmayan durumlarda “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi de uygulanmaktadır.

Bazı durumlarda ise marka hakkına tecavüz suçunun unsurlarının oluşmadığı, fakat eylemin Türk Ticaret Kanunu’na göre haksız rekabet suçu teşkil ettiği kanaatine varılabilmektedir. Özellikle markanın yalnızca alan adı olarak kullanılması gibi sınıra yakın fiillerde bu ayrım önemlidir.

Marka, bir işletmenin pazardaki kimliğini ve itibarını temsil eder. Bu nedenle markaların hukuki koruma altına alınması, hem ticari güvenliğin sağlanması hem de tüketici haklarının korunması açısından büyük önem taşır. Ancak tescilli markaların izinsiz kullanımı, taklit ürünlerle piyasaya sürülmesi ya da karıştırılacak ölçüde benzerinin sunulması gibi fiiller, marka hakkına tecavüz suçu kapsamında değerlendirilir ve ciddi yaptırımlar doğurur.

Günümüzde özellikle e-ticaretin gelişmesiyle birlikte, izinsiz marka kullanımı vakaları artmakta; bu da markasını korumak isteyen işletmelerin hem ceza davalarıyla hem de tazminat süreçleriyle daha sık karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Bu nedenle markaların zamanında tescil edilmesi, ihlallerin dikkatle takip edilmesi ve hukuki süreçlerin bilinçli şekilde yürütülmesi son derece kritik hale gelmiştir.

Marka sahiplerinin haklarını koruyabilmeleri ve marka değerlerini sürdürülebilir kılabilmeleri için marka hukukuna hâkim olmaları, gerektiğinde hukuki destek almaktan çekinmemeleri gerekir. Aynı şekilde girişimciler ve satıcılar da, başka firmalara ait markaları kullanırken yasal sınırları bilerek hareket etmelidir. Bu yaklaşım, ticari faaliyetlerin güven içinde sürdürülmesini ve uzun vadede itibar kaybının önlenmesini sağlar.

Son Bloglar